Çok eski çağlardan beri kullanılan metaller organizmanın fonksiyonlarını yerine getirmeye çalışır. Bunlara esansiyel metaller denir. Bir kısmı yüksek kons.da bulunur. Ca, Mg, Na, K bu gruba girer. Bir kısmı eser miktardadır; Co, Zn, Mg, Mn, Cu, Vn, Cr, Se gibi.
Esansiyel metallerin önemi vitaminler ve hormonlar kadardır. İskelettte yumuşak dokuda, enzim ve hormonların yapısında bulunur. Esansiyel metallerin bir kısmı enzim, hormon, hücre zarı geçirgenliği ve su dengesini tanzim ederler. Sinir uyarılarının cevaplanması, adale konstraksiyonunun sağlanması, asit-baz dengesi tanziminde rol oynarlar.
Li, Bi tuzları gastroentestinal bozukluklarad, civa diüretiklerde kullanılır. Metallerin kullanım alanının artmasına bağlı olarak maruziyette artmaktadır. Besin ve sular ile alınım başta gelir. Metal parçalarını içeren besin kaplarıda metallerin bir diğer alınma yoludur. İnsan aktivitesi neticesinde hava, su ve toprak kontamine olur. Bu kontaminasyon neticesinde hayvan ve bitkiler yolu ile insan da etkilenir. Fosil kaynaklı yakıtların tüketilmesi neticesinde de ağır metal salınımı ile kirlenme yaşanır. Pb araç ekzostları ile çevreye salınarak en büyük kirlilik sebebini oluşturur. Havadaki metallerin bir diğer alınım yolu ise inhalasyon ile olur. Meslekleri nedeniyle endüstride çalışan insanlar metallere maruz kalabilir. Kronik kurşun ve civa zehirlenmeleri bunlara örnektir.
Metallerin organizmaya alınma yolları:
1-solunum yolu ile, 1-3 mikron çaplı bil.ler, örn. Fosfin arsin
2-oral yolla, besin ve suyun içerisindeki metaller bu yola alınır
3-deri yolu ile, org.arsenik bil.leri, Pb-tetraetil, Ni, Be bileşikleri
Metallerin Toksisitesini Etkileyen Faktörler:
Her metale göre toksik etki değişir. Her metalin bir hedef organı vardır. Örneğin Pb hematopoetik sistemi etkiler. SSM ve böbreklerde bir diğer hedef organlardır. Metallerin toksisitesine az çok etki eden bir diğer faktörde sudaki çözünürlükleridir. Suda çözünebilen metaller daha fazla toksik etkiye sahiptir. Bazı metal iyonları organizmada anyonlarla etkileşip çözünmez tuzlar yaparlar. Çok fazla besinsel fosfat alınması, Pb tuzlarının suda çözünmez Pb-fosfat oluşumu nedeniyle kurşunun gastro sistemden atılımını engeller.
Metallerin organik ya da anorganik olması toksisitesi üzerinde etkilidir. Organik metaller daha toksiktir. Karbon atomuna sıkıca bağlanan metaller anorganik olanlara nazaran daha hidrofob, lipidsolibul olup vücut içerisinde dağılır. Hücre içi geçişlerde yağda çözünebilirlik özelliği önem arz eder.
Metalik zehirler dokularda birikme yerine göre iki kısma ayrılır; yumuşak doku ve sert doku. Yumuşak dokuda Cd, Hg, sert dokuda Pb, Sr, Ra…
Metallerin değerliklerindeki değişimde toksisitesini etkiler örneğin +6 değerlikli Cr’un +3 değerlikli Cr’a göre toksisitesi daha fazladır. Hg 2+ ise Hg 1+ ya oranla daha toksiktir. Hg 2+ civa tuzları kolayca çözündüğünden organik ligandlar ile kolayca kompleks yaparlar.
ARSENİK
Eski Yunan ve Romalılardan beri kriminal amaçlar ile kullanılmıştır. Ametal olup ancak metallere benzer bazı özelliklerinden dolayı metaloid olarak adlandırılırlar. Element halde toksik olmayıp, bileşikleri ise son derece toksiktir. Arsenik elementi hızla okside olarak zehirli olan As2O3 oluşturur.
Başlıca kullanım alanı, inteksitist (3+ ve 5+ değ. bil.) Na-arsenit, Ca-arsenit. Herbisit olarak kullanılan dimetilarsenik asit ve Na-tuzları organik arsenik bileşikleridir. Rodensitit amaçlı olarak As2O3 kullanılır. Fungusit amaçala odun prezarvatifi olarak kullanılır. Deri ve kağıt end.de Na arsenat kullanılmaktadır. Seramik, cam, boya end.de de kullanımı vardır. Organik arsenik bileşiklerinden bazıları harp gazı olarak kullanılır. Genelde sinir sistemi üzerine etkilidir. Dimetilklor arsin Klork-1, difenilsiyanarsin Klork-2, biklorvinilklor arsin Lewisit olarak geçer.
Tıpta sifilis (cüzzam) tedavisinde arsefenamin kullanılmış olup şu an piyasada mevcut değildir.
Arsenik bileşikleri en kuvvetli toksik etkiyi 3+ değerlikli olan bileşiğinde gözükür. Arsenitler olarak adlandırılırlar. 5+ değerlikli olanlarada arsenatlar ismi verilir. Yetişkinlerde 200 mg fazlası As2O3 alımı öldürücü olabilir. İnorganik As bileşikleri organik olanlara nazaran daha toksiktir. 5+ değerlikli As vücuttan daha hızlı atılabilir. Zehirlenme vakalarında As’in toz ya da çözünmüş halde alımının önemi vardır. Ayrıca sudaki çözünürlüğü, partikül büyüklüğü, sudaki CO2 oranı, ortamın pH’sı da etkendir. Midenin dolu olmasıda toksisiteyi etkiler. 200 mg max. Lethal dozdur. Daha düşük konsantrasyonlarda bile zehirlenme belirtileri görülebilir. Avustralya yerlileri daha fazla konsantrasyona mukavemet göstermişlerdir. Max lethal dozun birkaç kat üzerinde doz aldıkları halde herhangi bir zehirlenme etkisi görülmemiştir. Buna arsenofaji denilir. Etki mekanizması genel olarak protoplazmiktir. Bu deyim bütün hücre tiplerinin içeriğini zehirler anlamındadır. 3+ değ. As bil.leri çok düşük kons.da bile dokulardaki oksidasyonu inhibe eder. 5+ değ. As bil.leri invitro etkiden mahrumdur. İnvivo etki duruma geçmeleri organizma içerisinde As2O3 e indirgenmelerinden kaynaklanmaktadır. 3+ değ. As bileşiklerinin ortak özellikleri sülfidril grubu içeren enzim sistemlerinde bu grupları bloke ederek etkinlikleri yavaşlatmaları ve durdurmalarıdır. Sülfidril grubu içeren enzimin blokasyonu neticesinde bu oksidasyonda etkili enzimler etki gösteremez. Hücresel oksiredüksiyon döngüsünde hidrojen taşıyıcı enzimler sonuçta enerji transformasyonu mekanizmasının işlemesine neden olur. Bu mekanizma olmayınca asetilasyon ve benzilasyon olmamaktadır. As bileşikleri genelde gastrointestinal kanaldan absorbe olur. İnhalasyon ile alınabilir. Absorbe edilen As dokularda genelde proteinlere bağlı tiyoarsenit şeklinde depolanır. Karaciğerde, böbreklerde, gastrointestinal duvarda, dalak ve akciğerde birikir. Özellikle keratince zengin dokulara ilgisi fazladır. Keratin dokularında As tutma yeteneği olan sülfidril grubu mevcuttur. Böbrekler ile başlıca atılma yoludur.
Akut Zehirlenme Belirtileri:
- Ağız ve solunum yolu ile max. Lethal dozun üzerinde alınması durumunda ort. 1 saat sonra ağız, boğaz ve midede şiddetli yanma,
- Kolik karın ağrısı ve yutma güçlüğü,
- Baş ağrısı, bulantı ve kusma,
- Kapiler paralizi,
- Renk grileşmesi,
- Burun ve kulaklarda soğuma,
- Nabız hızlanması, kan basıncı zor alımı,
- Şiddetli ve inatçı kusma önce pirinç suyu renginde sonra kanlı mukus ve sonra diare oluşur, su kaybı neticesinde böbrek fonk.ları bozulur, dehidratasyon ve şiddetli susuzluk olur. Su içen hastalar derhal çıkarır, intestinal kanal ve kapilerde sıvı kaybı olurken şok belirtileri ortaya çıkar, SSS ile ilgili sorunlar takip eder ve koma ve ölüm ile nihayetlenir.
Kronik Zehirlenme Belirtileri:
Kişiye göre değişir. İlk belirtiler iştahsızlık, bittkinlik, bulantı, kusma, kabızlık ve diyare oluşur. Deride pigmatasyon, dil ve avuç içerisinde hiperkerozitis, dermatid ve deri döküntüleri görülür. Karaciğer büyümesi, safra yollarında tıkanma ile sarılık oluşabilir. Hepatotoksik etkiden dolayı siroz gelişebilir. Nefeste sarımsak kokusu olur, dişetinde kanama ve kenarında mor-siyah çizgi görülür. Buna burton çizgisi denir. Böbrek harabiyeti nedeniyle albümüneri oluşur. Periferal nöropati gelişir.
Tedavisi:
Genel tedavi prensipleri uygulanır. Dimerkaprol adlı antidotu mevcut. Yerfıstığı yağındaki %10 luk çözeltisi 4 saat aralıklar ile kg başına 5 mg intravasküler verilmelidir.
KADMİYUM
Cd toksik açıdan Hg ve Pb kadar önemlidir. Genelde Zn ve Pb ile birlikte bulunur. End.de kullanılır. Alaşım halinde diğer metallerin kaplamasında, boya end.de, cam end.de, fotoğrafçılıkta, nötron abs. Olarak nükleer reaktörlerde kullanılır.
Etiyolojide Cd ile zehirlenme ilk kez 1858 yılında rastlanmıştır. 1958 yılında alkali pil fabrikası çalışanlarında akciğer ve böbreklerin etkilendiği saptanmıştır. Çevre toksikolojisi olarak toksik etkisi 1946 yılında Japonya da gözlemlenmiştir. 40 ile 70 yaş arası kişilerde romatizma ve miyalji gözlemlenmiştir. İlk kez Dr. Hagino tarafından fark edilen bu hastalığa “Itai Iati” (oh, oh) denilmiştir. Zn, Cd, Pb filizlerinin çıkarıldığı maden ocağı atıklarının çevre su ve toprağı kontamine ederek Cd un besin zinciri yolu ile insana ulaşması en önemli bulaşma yoludur.
1965 yılında shoder Cd un diyet ile alınmasının hipertansiyona yol açtığını bildirmiştir. Besin içerisinde 0.1 mg/gr miktardadır. Ancak kontaminasyon neticesinde bu oran özellikle denzi ürünlerinde 10 mg/g olabilir. Tütün bir diğer maruziyet yoludur. Havada çok az olduğundan pek önemi yoktur.
Hg ile Pb için yakın çevre maruziyet kaynakları belirlendiği halde Cd için bir şey söylemek zordur. Tuzlarının çözünürlüğü değişiktir. Halojen, nitrat ve sülfatları suda çözündüğü halde oksit hidroksit ve karbonatları çözünmez.
Gastrointestinal emilim çok düşüktür. Ancak diyetteki Ca, Fe ve protein noksanlığı Cd abs. nunu artırır. Ca ince bağırsaktan aktif yolla abs. olur. Ca abs. olması için düşük mol ağırlıklı Ca binding proteine ihtiyaç vardır. Diyetteki Ca noksanlığı bu proteinin noksanlığını artırır. Son bulgular Ca yokluğunda artar. Ca binding proteinin indüklenmesi neticesinde Ca yanında Cd de abs. artar.
Pb da olduğu gibi Cd yaşlılarda daha fazla abs. olur. Deriden abs. az CdCl2 5 saatte ancak %4 deriden abs. olur.
Cd karaciğer ve böbreklere affinite göstermiştir. Genel olarak total Cd yükünün %50 si bu iki organda birikmiştir. Bu iki organdaki kons. oranı vücuttaki yüküne göre değişir. Eğer kons. düşük ise böbrekte akümüle olamsı karaciğere nazaran 10 kat fazladır. Maruziyet süresi arttıkça karaciğerde akümüle olur. Çok ağır endüstriyel maruziyette karaciğerdeki oran böbreği aşar. Böbrekteki birikim daha çok dış kortekste olur. Cd çok kümülatif metaldir. Çalışmalar neticesinde 50 yaş üstünün böbreklerde birikimin max. olduğu bulunmuştur. 50 yaş sonrası ise azalma gözlemlenmiştir.
Organizmaya giren Cd un maruziyet koşulları sabit olmak kaydı ile kanda dengeye ulaşma zamanı bir senedir.
Cd un çeşitli organ ve sistemlerdeki akümülasyon derecesi tam olarak açıklanamamıştır. Vücuttaki belli organ ve sistemlerdeki tutulması metal ve tionenin proteini ile ilgisi vardır. Metal ve tioneinler iki düşük ağırlıklı protein içerirler. En önemli özellikleri aromatik amino asit içermeleri ve yüksek miktarda sistein içermeleridir.
Cd un atılımı başlıca böbrekler yolu ile olur. Az miktarda saç, feçes, ter ve sütle atılır. İdrar ile atılan Cd miktarı biyolojik taramada kullanılır. Kandaki Cd miktarı ölçümü yetersizdir.
Cd başlıca böbrek ve solunum yoluna etkilidir. Akut zehirlenme genelde yüksek miktarda Cd inhalasyonu sonucudur. Toksisite Cd un kimyasal yapısına, partikül büyüklüğüne ve inhalasyon süresine bağlıdır.
İnhalasyon ile zehirlenmede solunum yolunun lokal irritasyonu şeklindedir. Ölüm nedeni pulmoner ödemdir. Pnömani, yanında anfizem, peribronşal fibroziste görülebilir. Gastrointestinal sistemde etkilenebilir. Belirtileri kusma, bulantı, salvasyon, abdominal karın ağrıları ve diaredir.
Oral alımda Cd bileşiklerine göre LD50 değeri değişir. Suda çözünebilen Cd tuzları için bu değer kg başına 100 mg iken, suda çözünmez bileşiklerde 1000mg/kg dır.
Kronik zehirlenmelerde; hedef organ akciğer yanında böbrektir. Renal toksisitede proteinüri oluşur. Albümin atılımı glabülürel hasarı yansıtır. Tübüler hasar var ise düşük moleküler ağırlıklı proteinlerin atılımı başlar. Glükozüri, Ca ve aminoasit atılımı gözlemlenebilir.
Hipertansiyonda diğer bir kronik zehirlenmedir. Kalsiyum di sodyum EDTA akut zehirlenmede oral yolla 0,5 gr dozda 2 saat aralıkla verilir. 1-2 hafta devamlı verilmelidir. Ancak böbrek tarafından Cd atılımı artırmakla beraber Cd-EDTA kompleksi böbrek için zararlı etkiler yapmaya başlar. BAL aynı etkiyi gösterir. Bugün bu tedavi metodu bırakılmıştır. Semptomatik tedavi uygulanır. Kronik zehirlenmede D vitamininin etkili olduğu biliniyor.
CİVA
NŞA da sıvıdır. Civa tuzlarında 1+ ve 2+ değerliklerinde bulunur. Orgonometalik bileşikler oluşturmaya meyillidir. 2+ değerlikli civa bileşikleri, 1+ değerliklerine göre daha fazla çözünür ve toksiktir. Akülerde, vinilklörür, vinilasetat, elektrik malzemeleri yapımında, boyacılıkta, biyosit katkı maddesi olarak, ayakkabı boyası imalinde katalizör olarak civasulfat, termometre yapımında, diş hekimliğinde, kağıt end.de, tıpta antiseptik olarak, fungusit amaçlı kullanım, elementel civa başlıca inhalasyon yolu ile alınır. Gastrointestinal yoldan abs. azdır. Civa buharları monoatomik yapıda olup lipitde çözünebilir bu yüzden organizmada 80% ile birikim olur. Anorganik ve suda çözünebilen civa bileşikleri ise gastrointestinal ve mukozal yoldan kolayca abs. olur. Deri yolu ile abs. da çözünebilen ve çözünemeyen civa tuzlarında çözünme hızı aynıdır.
Civanın dağılımı kimyasal yapısına ve giriş yoluna bağlıdır. Elementel civa çok hızlı olarak, organik civa ise yavaş abs. olur. Genelde böbreklere affinite gösterir ve orda toplanır. Böbrekte metal neotionein adlı proteine bağlı olarak bulunur. 2+ değ. civa bil.nin kronik zehirlenmede etkisi böbreklerde görüldüğü halde metalik civada abs. etkisi daha çok MSS nedir. Bunun nedeni elementel civanın lipitde çözünebilmesi ve kan-beyin bariyerini aşarak beyine ulaşması ve burda 2+ değ. civa formuna dönüşmesi ile açıklanır. Elementel civa fetusada ulaşabilir.
Org. Civa bil.leri ise kısa zincirli olanlar böbreklere toksik etki yapar. Kan ve beyinde toplanabilir. Genelde nörolojik bazlı toksisite olur. Aril ve alkoksi civa dağılımı 2+ civaya benzer.
Civa kümülatif zehirdir. Çok yavaş atılır. Kandaki civa miktarı civaya maruziyeti gösterir. Beyin, böbrek, dalak ve karaciğerde de toplanır. Atılımı bil. Şekline bağlıdır. Uzun süreli maruziyette idrar ile atılım feçese oranla daha fazladır. Org. civada feçesle atılım fazladır.
Civanın Toksisitesi
Civa sülfidril grubu içeren enzimleri inhibe ederek hücre zarlarını harap ettiği için protoplazmik toksik madde olduğu kabul edilir. Toksisite abs. olan civanın sülfidril grubu ile civa merkaptür meydana getirmesi ve bununda organizmaya yayılarak verdiği zarar ile ölçülür.
Anorganik civa ile akut zehirlenmenin ilk belirtileri temastaki dokuların koogülasyonu, irritasyonu ve korozyonu şeklindedir. Salvasyon, ağız ve frankste yanma şişme, kül rengini alma başlıca belirtilerdir. Susuzluk ve karın ağrısı, kusma (kan içerebilir) olur. Böbrekler etkilenir anüri diare ve ölüme yol açan hemoroji olur.
Sub-akutta ise akuttan sonra ya da civalı ilaçların uzun süreli verilmesi ile görülür. Sub-akut ve kronikte ilk belirtiler stomatik metalik lezzet ile beraber salvasyon, tremor ve sinirlilik ellerdeki tremor maruziyet arttıkça tüm vücuda yayılır. Aşırı duyarlılık, halüsilasyon gibi nöropsikiyatrik belirtiler kronik maruziyette görülür.
Metil civa lipofiliktir, aquatik canlılarda birikir. Besin zinciri ile insana ulaşır. Organik civa bileşikleri deri, inhalasyon ve ağız yolu ile bulaşır. Deride irritasyon, yanma, kızarıklık olur. Kronik zehirlenmede temastan birkaç ay sonra çıkan MSS etkilerdir. Duyu organlarında işitme, tat, koku almada azalma) tremor, motor koordinasyon bozulur. Metil civa ile nöropsikiyatrik etkiler gülme, ağlama, zihinde gerileme, aşırı duyarlılık hafıza kaybı, baş ağrısı bunlar ilerleyerek ölüme neden olur.
Akut zehirlenmenin tedavisinde, hasta kusturulur, lavaj yapılır, semptomatik tedavi için morfin, salvasyon için atropin verilir. Antidotu BAL.
Kronik zehirlenme tedavisinde ise; D-pensilamin oral yolla 4 defa 0,3-0,5 gram doz verilir .son yıllarda D-pensilamin N-asetil türevinin daha az tox. Ve daha etkili olduğu gözlemlenmiştir.
KURŞUN
Kurşun mavimsi gri renkte olup çok eskiden beri kullanılmaktadır. Başlıca boya, akümülatör, seramik, porsenel, vulkanize kauçuk end.de, metal alanlarında, matbaa dizgilerinde kullanım alanları mevcuttur. Kurşun vuruntuyu azaltmak için benzine alkil kurşun bileşikleri olarak katılır.kurşun ile çalışılan iş yerleri maruziyet alanlarıdır. Yakın çevrede en bilinen kurşun kaynağı kurşun tetraetil veya kurşun tetrametil olarak benzine katılan katkı maddeleridir. Süper benzinde 550 mg/L, normal benzinde 340 mg/L kons.dadır. yanma sonucu havaya çeşitli kurşun bil.leri atılır. Kurşun halojenür, kurşun oksit v.s.
Katı ve sıvı yakıtlarda cinslerine göre kurşun verebilir. Egzost gazları yanında içme sularında kullanılan kurşun borular, kurşun kaplı depolar ve çeşitli besin maddeleri değişen miktarda kurşun içerebilir.
Kurşun başlıca sindirim ve inhalasyon ile geçer, gastrointestinal yoldan ise oldukça yavaştır. Genel olarak yetişkinlerde oral yolla alınan kurşunun %10’u, çoçuklarda ise %40’ı gastrointestinal yoldan absorbe olur. Kurşunun gastrointestinal yoldan absorbsiyonunda çeşitli faktörler etkilidir. Günlük oral yolla besinler ile alınan kurşunun miktarı 300 ile 500 mg arasındadır, inhalasyon ile havadaki partikül büyüklüğü ve kimyasal yapıya bağlı olarak değişir. Org. kurşun bileşiklerinin deri yolu ile abs. da önemlidir. Absorblanmış kurşunun atılımıda oldukça yavaştır. Bu nedenle hayat boyu vücutta birikir. Absorbe olan kurşun kana geçerek dengeye ulaşır. Ve dolaşım yolu ile dağılır.
Genç ve orta yaşlarda kurşun yumuşak dokuda, daha ileri yaşlarda kemikte toplanır. Kemikler dışında böbrek ve karaciğer kurşun kons. açısından önemlidir. Böbrek ve bazı dokularda kurşun proteinlere bağlanarak yoğun ve kurşunca zengin hücre içi cisimcikleri oluşur.
Kandaki kurşun kons.nu büyük önem taşır. End.de ve kirli havada bulunan kurşuna maruziyet veya çocuklarda kurşun tarama tetinde kan- kurşun düzeyi önemli bir göstergedir. Vücuttaki toplam kurşunun %2’si kanda bulunur. Kanda kurşunun %90’ı eritrositlerde toplanır. Yapılan araştırmalar neticesinde normalde kurşuna maruz kalmadığı kabul edilen yetişkin ve çocuklarda kan- kurşun düzeyi 100 ml kanda 0-40 mikrogram arası değişir. 100 ml’de 80 mikrogram tehlikesiz kabul edilir. 80-120 olması abs.nun arttığını gösterir. Şiddetli zehirlenme ve tehlikeli durumda kan- kurşun düzeyi 120 mikrogram/100 ml olur. Kümülatif zehirdir. Abs. olan kurşunun feçes ve idrar ile atılımı çok yavaştır. %76 idrar ile geri kalanı ise gastrointestinal, salgı ve diğer yolla atılır.
Anorganik kurşun serum proteinlere bağlı olarak kanda dolaşır. Tetrametil kurşun karaciğerde çok daha toksik trietil kurşuna dönüşür ve idrardaki kurşun miktarını artırır.
Biyolojik Etkisi
Devamlı maruziyet kurşun absorbsiyonunu getirir. Ancak bu her zaman toksik etki yapmaz, ancak belli bir miktardan sonra pek çok organ ve sistemler etkilenmeye başlar. Bu etkiden zarar gören başlıca organlar hemotopoetik sistem, MSS, perifer sinirler ve böbreklerdir. En önemli etki hematopoetik sistem üzerinedir. Kurşun eritrositler ile extrasellüler sıvı arasındaki su-elektrolit alışverişini bozarak eritrositlerin su ve potasyum kaybına neden olur. Eritrositlerin zar bütünlüğü bozulur, parçalanma kolaylaşır ve hemoliz sonucu anemi oluşur. Kurşun ayrıca HEM biosentezini bozar. HEM sentezinde pek çok enzim rol oynar. Kurşun ferroiyonunun mitokondriye girişini engelleyerek HEM sentezini azaltır. Sonuçta hemoglobin değeri düşer, eritrositlerde protoporfilm artar. HEM sentezine girmeyen demir mitokondri içinde ve dışında fertin şeklinde toplanır, kanda Fe düzeyi yükselir. Kurşunun MSS üzerine etkisi zehirlenme şekline bağlıdır.
Anorganik kurşuna kronik ve sub-kronik maruziyet neticesinde kurşun amfesopalitisi görülür. Belirtileri; karamsarlık, sinirlilik, huzursuzluk, baş ağrıları, tremor, adalelerde koordinasyon bozukluğu ve hafıza kaybıdır. Çocuklar ve zenci ırk kurşun amfesopaltisine daha duyarlıdır. Org. kurşun bil.lerinin MSS üzerine etkisi daha çok pisişik olup halüsülasyon, aşırı heyecan başlıca belirtileridir. Periferik ve sinir sistemi üzerine etkileri ile kurşun felci oluşur ki bunun etkisi extramor kaslarda zayıflık görülür.
Böbrekteki etkisi; proksimal tümülüslerdeki kurşun protein komplexinin oluşmasıdır. Glukozun, aminoasitlerin ve fosfatların emilimini azaltıp idrar ile atılımı artırır. Uzun süre ise kurşun nefropatisi yapar.
Akut ve Kronik Belirti
Akut belirtiler; gastrointestinal, faranşda yanma, ağızda metalik tad, kusma ve diyaredir. Kusmuk sütümsüdür. Adale zaafiyeti, ve ölümden önce böbrek hasarı.
Kronikte ise; akut belirtilerdekine ilave deliryum, mani ve ölüm öncesi böbrek hasarı görülür. Kronik kurşun zehirlenmesinde diş etinde koyu mavimsi bir çizgi oluşur. Buna Burton Çizgisi denir. Kurşun koliği ve yanında kurşun anemisi ve kanda bozofil hücre olması ilk belirtiler arasındadır. Şahsiyet değişimi, huzursuzluk, yorgunluk, optik atrefi görülür. Çocuklarda kurşun ansefelopatisi karakteristiktir. Böbreklere etkisi sonucu, nefrit, glukonüri, asidozis ve amino asit üri görülür.
Org. kurşun bil.lerinin etkisi ise MSS ne olup, görme bulanıklığı, baş ağrısı serobral kan basıncı artışı görülür. Kurşunun analizleri için başlıca;
- kurşun abs. derecesi için kanda kurşun düzeyi tayini
- idrarda doğrudan kurşun bakılır
- dokularda, saçta, kemikte ve dişte
- kanda
- porfilik mekanizma ile ilgili testler
- eritroda proloporfilme bakılır
- hemotofilik araştırma ile kanda kurşun düzeyi
Tedavi
Akutta genel tedavi prensipleri önemlidir. Abs. engellemek için lavaj (%3 lük Na2SO4) antidotta CadisodyumEDTA (intravenöz) %20 lik çözeltisi 250-500 ml izotonik NaCl %5lik dekstroz ile seyreltilerek intravenöz uygulanır. Doza günde iki kez 5 gün devam edilir. Çocuklara uygulanan doz 0,5 gramı geçmemelidir. Kalsiyum versenat kullanılabilir, onun yerine şelat yapıcı penisilin amin günde 20-40 mikrogram/kg oral yolla alınabilir. Çocuklarda kurşun amfesopalitisi tedavisinde BAL+Ca vesemat kombine daha iyi sonuç verir.
Alkil Kurşun Bileşikleri
Tetraetil ve tetrametil kurşun motorlu taşıtlarda benzin oktanı yüksek ve vuruntuyu azaltmada kullanılır. Oktan sayısı ve ya derecesi benzinin motorda vuruntusuz çalışmasının bir ölçüsüdür. Yüksek oktan benzin tanklarına karıştırılan bir katkı maddesi ile yapılır. Sonradan oktan yükseltmede kullanılan katkı mad.leri kurşun tetraetil ve kurşun tetrametildir. 60 yıl önce bu işlem başlatılmıştır. Türkiye’de kurşun mik.süper benzinde 550 mg/l, normal benzinde 340 mg/l dir. Kurşun tetra etil ve metil hoş kokulu, berrak, yağ kıvamında, suda çözünmez org. yağda çözünebilen sıvılardır. Bunlar etil fluit adında karışım ile ilave edilir. Etil fluit benzine belli bir oranda karıştırılır. Bu bil.ler yanma neticesinde pekçok kurşun bil.lerinin havaya karışmasına yol açar. Kurşun bromoklörür başlıcalarıdır. Ekzosttan çıkan halojenür kurşun bil.leri havada pek çok reak.na girerek kurşun karbonat kurşun oksi karbonat ve oksitler şekline dönüşerek havadaki kurşun kirliliğinin en önemli kaynağıdır. Bundan başka kömürün yanması da bir diğer kurşun kirlilik sebebidir. Ancak egzost gazları 20 kat daha fazla kirleticidir kömüre nazaran. Havadaki kurşunun büyük bir kısmı inorg. Partikül formdadır. %98 in kurşun tuzları (Cl, SO4, PO4) ve PbO şeklinde, %2 de org. yapıda gaz şeklinde olduğu tespit edilmiştir. Bu org. yapı havada fotokimyasal bozunmaya uğrayarak partiküllerin yüzeyinde abs. olabilir. Kurşun içeren partikül çapı 0,5 mikrondan daha küçüktür. İnhale edilen 0,1-1 mikron büyüklüğündeki kurşun partikülleri solunum hızı ve derinliğine bağlı olarak %40-50 arası alveollerde tutulur. %50’si abs. olur. Alveollerde makofaj ile karşılaşan kurşun bil.leri fagositoza neden olur. Ancak alveol makrofaj etkisi inorg. kurşun part. İle zarara uğramakta ve bu etki azalarak kurşun abs. nu artmaktadır.
Gaz formundaki kurşunun tutulma ve abs. nu %99 dan fazla olduğu radyoaktif kurşun ile yapılan çalışmalarda saptanmıştır. Normal kişilerde kurşun abs. başlıca havadaki kurşun inhalasyonu ile besin ve su ile oral yoladır. Alkil kurşun bil.leri tetraetil ve tetrametil kurşun karakteristik olarak toksik etkiye sahip değillerdir. Karaciğerde biotransformasyona uğrarlar ve dealkilasyon ile trialkil türevine dönerler. Bir kısmıda inor. kurşun haline geçer. İşte bu metobolitler toksik etki gösterirler. Deri yolu ilede abs. olur. Tetrametil kurşun tetraetile orana daha az toksiktir. Nedeni ise; biyotransformasyon ile trialkil türevine daha uzun zamanda döner. Trialkil kurşun organizmada bilhassa beyinde birikir ve vücudda çok yavaş elimine olur. Hematopoetik sisteme etki gösterir. Diğeri ise MSS ne dir. Böbreklere etki görülür.
İnsanoğlunun kativitesi neticesinde trafikten kaynaklanan kirlilik özellikle kentsel alanlardadır. Bilhassa bu alanlarda kurşun miktarı tayinleri kısıtlamalar yönergeler çıkarılmıştır.
Yorumlar