Dr. Arda Çetin ile Röportaj

Bu yazımızda bir röportaj ile karşınızdayız. Röportaj konuğumuz Muhendishane.org ve Dokumhane.net‘in kurucusu Dr. Arda Çetin.

Arda Çetin, 1999’da ODTÜ Metalurji ve Malzeme Mühendisliğini bitirdi ve aynı bölümde yüksek lisans ve doktorasını tamamladı. 6 yıl araştırma görevlisi olarak çalıştıktan sonra yurt dışına çıkarak İsviçre Federal Teknolojisi Enstitüsünde bilim insanı sıfatıyla görev aldı. Türkiye’ye döndükten sonra özel sektörle tecrübelerini paylaşmaya başlayan Arda Çetin son olarak Ankara merkezli Ekstrametal İzabe ve Makine Sanayiinde genel müdür yardımcılığı görevine başladı. Ayrıca bölümümüz ile ilgili döküman ve nitelikli bilgi eksikliğini görerek Dokumhane.net ve Muhendishane.org oluşumlarının kuruculuğunu üstlenmiştir.

Selçukhan Portakal: Arda Bey, öncelikle bizimle röportaj yapmayı kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bugünlerde İstanbul’da devam etmekte olan Metalurji sektörünün büyük bir buluşması var. Siz de Ekstrametal olarak geliştirdiğiniz yepyeni bir ürünü sektörle paylaştınız. Bu malzeme hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?

Arda Çetin: Öncelikle ilginiz için ben teşekkür ederim. Evet, bu fuarda SSF-CGI adını verdiğimiz yeni bir malzemeyi tanıtma fırsatı bulduk. En basit ifade şekliyle, bu malzemeyi iki ayrı malzemenin hibriti şeklinde düşünebiliriz.

Siz de biliyorsunuz, motor bloğu gibi uygulamalarda tercih edilen malzemelerin yüksek dayanım ve yüksek ısı iletim kapasitesini aynı anda, düşük bir maliyetle birlikte sunabilmeleri gerekiyor. Motor blokları özelinde konuşacak olursak, geleneksel olarak gri dökme demirin  kullanıldığı bu uygulamada, son yıllarda alüminyum ya da vermiküler grafitli dökme demir gibi farklı alternatiflerin üretildiğini görmeye başladık. Bizim bu çalışmada yaptığımız, vermiküler grafitli dökme demirlerin mekanik ve ısıl özelliklerini çok daha ileri bir noktaya taşımak oldu. Vermiküler grafit yapısı üzerinde bir değişim yapmadan, sadece matris yapısını değiştirdik. Malzemenin dayanımını arttırmak için perlitik bir yapı oluşturmak yerine, katı çözelti sertleştirmesiyle tamamen ferritik, ancak çok daha kuvvetli ve ısı iletkenliği yüksek bir matris yapısı elde ettik. Motor bloklarında kullanılan EN-GJV-450 gibi bir vermiküler grafitli dökme demirle kıyaslayacak olursak, bu yaklaşım sonucunda akma dayanımını %50 oranında, ısı iletkenliğini ise %30 oranında arttırabildiğimizi görüyoruz. Bu veriler, bu yeni malzemenin ısı iletim becerisi ve dayanımın birlikte istendiği birçok uygulamada, tasarımcılar için ideal bir malzeme olma potansiyeli taşıdığını gösteriyor.

Selçukhan Portakal: 3 boyutlu yazıcılar yakın gelecekte birçok sektörde kullanılması bekleniyor. Kongrede Ekstrametal olarak kullandığınız 3B kum kalıp yazdırma prosesiniz hakkında da sunum gerçekleştirdiniz. Döküm sektöründe bu yazıcılar ne gibi yenilikler ve kolaylıklar getirebilir?

Arda Çetin: Ekstrametal 3B kum kalıp yazıcı teknolojisini hızlı prototipleme için kullanan Türkiye’deki ilk ve tek firma biliyorsunuz. Dünya’da da bu alanda faaliyet gösteren sayılı firma var. Model ve maça sandığı kullanmadan, normalde 6-8 ay sürebilen prototip süreçlerini bir-iki hafta gibi sürelere çekebilmesi nedeniyle, bu teknoloji döküm parça alıcıları için önemli bir hız ve maliyet avantajı sunuyor.

Ama işin çok daha önemli bir boyutu var: Açıkçası bizler bu teknolojiyi geleceğin üretim teknolojilerine uyum sağlamak adına bir geçiş süreci olarak görüyoruz. Sunumda da bahsettim: 3B yazıcı teknolojisi, özellikle metal ve alaşımlar bazında değerlendirdiğimizde, inanılmaz bir hızla gelişiyor. 10 yıl önce böyle bir konu sanayinin gündeminde bile değilken, bugün birçok alaşımın SLS ya da SLM gibi süreçlerle çok başarılı bir şekilde üretilebildiğini görüyoruz.

Ancak şu aşamada 3B yazıcıların önünde çok ciddi bir sertifikasyon engeli bulunuyor. Bu üretim yöntemi, şu anda birçok endüstride onaylı bir proses değil. Bu teknoloji çoklu fasilite, network ve kullanıcı koordinasyonu gerektirdiği için, onay süreçleri zorlaşıyor ve doğal olarak uzuyor. Elbette bir noktada bu süreçlerin onaylandığını görmeye başlayacağız. Örneğin Avrupa Birliği bu süreçleri hızlandırmak için Amaze Project adını verdiği bir inisiyatifi hayata geçirdi. Bu amaçla çalışan birçok kuruluş var. Bu proseslerin ve üretilen malzemelerin onaylandığı noktada, geleneksel üretim süreçlerinde devrimsel değişiklikler kaçınılmaz olarak gerçekleşecek.

Açıkçası biz şu anda kendimizi bu sürece hazırlıyoruz ve uzmanlaşmak için gayret ediyoruz. Çünkü önümüzdeki yılların üretim anlayışı, bugünden çok farklı olacak. Emekten ziyade bilginin çok daha önem kazandığı bir sürece giriyoruz. Kişisel görüşüm, maalesef ülke olarak bu durumu henüz pek anlayabilmiş değiliz. 3B yazıcıları, eklemeli üretim anlayışını, bir makine alıp çalıştırmak gibi, bir CNC tezgah alıp kurmak gibi algılıyoruz. Halbuki bu üretim anlayışı, üretici ve tasarımcı arasında müthiş bir bağ kurulmasını sağlıyor. Hem tasarım süreçlerinde, hem malzeme geliştirme süreçlerinde simültane mühendislik çalışmalarının yapılmasını mümkün kılıyor. Üretici ve müşterinin gerçek anlamda bir çözüm ortaklığı kurabilmesine  olanak sağlıyor. O nedenle döküm sektöründe faaliyet gösteren firmaların bu sürece adapte olmaya başlaması, mühendislik yönlerini kuvvetlendirip müşteriyle bu tür bir ilişki kurmaya başlamaları açısından kum kalıp yazıcıların harika bir fırsat olduğunu düşünüyorum.

“Endüstri 4.0 hazırlanmamız gereken bir gelecek senaryosu değil, kaçırmak üzere olduğumuz bir tren.”

Selçukhan Portakal: Bir önceki döküm kongresinde firmanızı temsilen endüstri 4.0 hakkında sunumu siz yapmıştınız. Sizce Endüstri 4.0 a döküm sektörü ve çalışanları nasıl hazırlanmalıdır?

Endüstri 4.0 sunumu

Arda Çetin: Öncelikle şunu anlamak çok önemli: Endüstri 4.0 hazırlanmamız gereken bir gelecek senaryosu değil, kaçırmak üzere olduğumuz bir tren. Günümüzün realitesi. Bu anlayışı sanki gelecekte olacak bir senaryoymuş gibi değerlendirmekten vazgeçmemiz gerekiyor.

Açıkçası metalürji ve malzeme mühendisliği genelinde düşünecek olursak, ben anahtar kelimenin “süreç bilgisi” olduğunu düşünüyorum. Çünkü özünde Endüstri 4.0 demek, tek bir hattın otomasyonu demek değil, bütün üretim sürecindeki bileşenlerin birbiriyle haberleşebildiği ve veriye dayalı bir anlayışla, dijital olarak yönetildiği bir yaklaşım anlamına geliyor. Üniversiteler şu anda maalesef bu anlayışa ters bir yol izleme yoluna gidiyorlar diye düşünüyorum. Çünkü üniversitelerin öne çıkardığı malzeme mühendisliği bölümleri, kabaca tarif etmek gerekirse, katı malzemelerin özellikleri ve bu özelliklerin karakterizasyonu üzerine odaklanıyorlar. Metalurji mühendisliğinde olduğu gibi büyük resmi anlatan, tüm süreci değerlendirecek kavrayışı anlatan dersler artık sanki pek verilmiyor. Öncelikle üniversitelerin işin bu boyutuyla da ilgilenmeleri gerektiğine inanıyorum.

Endüstri 4.0 üzerine çok konuşuyoruz, sempozyumlar, paneller düzenleniyoruz, ama işin temeline pek inmiyoruz diye düşünüyorum. Yani bu düşünce sahaya nasıl yansıyacak, üretim hatları bazında ne gibi değişikler, ayrıntısıyla nasıl değişecek gibi, işin gerçek detaylarına indiğimizde, maalesef bu konuda zayıfız. Konuşmak işin en kolay kısmı. Bunu sahada yapmak ise ancak iyi yetişmiş, enerjisi yüksek ve azimli genç mühendislerle mümkün olabilir. Dolayısıyla sorunuzun cevabına gelecek olursam, bizim sahaya inmekten, ellerini biraz kirletmekten çekinmeyen mühendislere çok ihtiyacımız var. Genç mühendis arkadaşların da, açıkçası Endüstri 4.0’a hazırlanmak için bu saha tecrübesine ihtiyaçları var. Üretimi öğrenmeye, süreç bilgisini ayrıntılarıyla kavramaya ihtiyaçları var. Türkiye’nin bu alanda güçlenmesi, IT’ye meraklı, yazılıma ve internet teknolojilerine meraklı gençlerin sahaya inip üretimle haşır neşir olmalarıyla mümkün olabilir. Bu gençlerin sahada olması, şirketlere de bu alanda yatırımlar yapma konusunda cesaret verecektir.

Selçukhan Portakal: Bilimsel çalışmalar devam ettikçe yeni teknoloji ürünleriyle karşılaşıyoruz. Dökümhaneler sizce değişen parametlere nasıl ayak uydurabilir?

Arda Çetin: Bu değişimleri bir tehdit değil, fırsat olarak değerlendirerek ayak uydurabilirler. Eklemeli üretimi ve 3B yazıcıları bir örnek olarak gösterebilirim: Dökümhaneler bu teknolojileri merak ediyor, gerçek bir tehdit olup olmadığını anlamaya çalışıyorlar. Ancak bildiğim kadarıyla Ekstrametal dışında bu alana ciddi ciddi girmeye çalışan döküm sektöründe başka bir firma yok.

Biz bu teknolojiyi sadece hızlı prototipleme için kullanmıyoruz. Örneğin mühendislerimize 3B plastik yazıcılar da veriyoruz. Ürettiğimiz parçaları plastikten yazdırmalarını, hatta montajları üzerinde çalışmalarını istiyoruz. Bu, bizim içeride üretim yapmamız için gerekli bir iş değil. Ama genç mühendislerimizin bu teknolojiye alışmalarını, benimsemelerini ve bu çerçevede düşünmelerini kolaylaştırmak için müthiş bir fırsat. Dökümhanelerin artık ucuz imalat yerleri yerine, birer mühendislik şirketine dönüşmelerinin kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum. Bunu bugünden hissetmeye başladık, 5-10 yıl sonra artık gerçekliğimizin bir parçası olacağına inanıyorum.

“En büyük eksiğimiz eğitim. Yetkin, etkin, konusuna hakim ve çözüm üreten çalışanlara ulaşmakta zorlanıyoruz.”

Selçukhan Portakal: Ülkemiz bazında sizce Türkiye’deki döküm sektörünün en büyük eksiklikleri nelerdir? Bu eksikler nasıl tamamlanmalıdır?

Arda Çetin: En büyük eksiğimiz eğitim. Yetkin, etkin, konusuna hakim ve çözüm üreten çalışanlara ulaşmakta zorlanıyoruz. En büyük eksiğimizin bu olduğunu düşünüyorum. Bunu aştığımız noktada, bugün zor görülen birçok konunun kendiliğinden çözüleceğine inanıyorum.

Eğitim, ülke olarak gerçekten en önemli konumuz olmalı. Amerika’da Silikon Vadisinin tarihini incelerseniz, ya da örneğin Berlin gibi start-up kültürün kuvvetli olduğu lokasyonları analiz ederseniz, bunların hiçbirinin devlet teşviki ya da yatırımla yapılmadığını görebilirsiniz. Tüm bu bölgeler yetkin, eğitimli ve dinamik insanların bir araya geldiği, doğru ekonomik bileşenlerin de yaratıldığı ve ortaya çıkan sinerjiyle inanılmaz işlere imzaların attığı yerler.

Ben bunu çok doğal bir süreç olarak görüyorum, tıpkı bitki yetiştirmek gibi. Eğer gerekli, sağlıklı koşulları sağlarsanız, bitki zaten kendiliğinden yetişir. Sizin ekstra bir şey yapmanız gerekmez. Bence inovasyon da benzer bir şey: Eğer inovasyonun, yeniliklerin yeşermesini istiyorsak, gerekli koşulları sağlayıp işi akışına bırakmalıyız diye düşünüyorum. Bunun ilk adımı da eğitimden geçiyor. Bana kalırsa bu sadece döküm sektörü için değil, birçok sektör için geçerli bir durum.

Selçukhan Portakal: Dünyada sektörel olarak sürekli değişen parametleri göz önünde bulundurursak öğrencilere ve genç mühendislere nasıl tavsiyelerde bulunabilirsiniz?

Arda Çetin: İdealizm ve realizm arasında bir bağ kurabilmeleri lazım. Biraz soyut bir cümle olmuş olabilir, açıklamaya çalışayım.

Dünya genelinde bir moda var, ya da ben moda olarak değerlendiriyorum: Start-up kültürü. Kesinlikle çok heyecan verici, çok müthiş işler de yapılıyor, hiçbir itirazım yok. Ancak bir önceki soruda da bahsetmiştim, bu kültürün yeşerebilmesi için bazı koşulların sağlanması gerekiyor. O yüzden bu koşulları sağlayabilen bazı özel lokasyonlarda, şehirlerde bu girişimlerin kümelendiğini görüyoruz. Biz ülke olarak, bu koşulları sağlama konusunda maalesef biraz geriden geliyoruz. Bu bir gerçek, bunu inkar etmenin bir anlamı yok.

Fakat bu bizlerde ve genç mühendis arkadaşlarda bir üzüntü yaratmamalı. Eğer kendi girişiminizi gerçekleştiremiyorsanız, kurum içi girişimcilik düşüncesi çerçevesinde hayallerinizi bir şirket içinde gerçekleştirme yolunu da seçebilirsiniz. Türkiye’deki şirketlerin buna açık olduğunu düşünüyorum. Yani hayal ettiklerini tek başlarına yapmak yerine, önce biraz üretimde pişmeleri ve kendi yenilikçi taraflarını bu şirketlere taşıyacak bir anlayışla mesleklerini icra etmeleri, her iki taraf için de kazan-kazan durumu yaratacaktır. Örneğin genç bir arkadaşımız bir firma kurmak istiyorsa, üniversiteden çıkar çıkmaz bu işe soyunmak ve para bulamadığı için hayata küsmek yerine önce bir sektörde pişerse, sahadaki gerçek problemleri, gerçek engelleri görürse ve bu sektördeki kilit isimlerle tanışırsa, ileride çözüme yönelik fikirler üretip bunu doğru kişilere taşıması çok daha kolay olur.

Gençler zaten dünyaya çok açıklar, yeni gelişmeleri bizlerden çok daha iyi takip ediyorlar. Bu konuda gençlerin bir tavsiyeye ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum. Ama iş ararken, ya da yeni bir işe girdiklerinde kendilerine verilen görevlere kendi yenilikçi bakış açılarını taşıyabilmeleri, şirket içinde girişimci yönleriyle, getirdikleri çözümlerle öne çıkmak için gayret etmeleri, bence hem kendi motivasyonları açısından, hem de şirketler için faydalı olacaktır. İşi sadece bir görev değil, bir fırsat ve hayallerini gerçekleştirebilecekleri bir platform olarak görmeleri lazım. Bence bu çok önemli.

Selçukhan Portakal: Son olarak Dokumhane.net ve Muhendishane.org siteleri özellikle metalurji ve malzeme mühendisleri ve adayları için sektörel olarak ciddi bir katkı veriyor. Böyle bir interaktif litaratur oluşturma fikri sizde ne zaman ve nasıl ortaya çıktı?

Arda Çetin: Ben bu projelere 2011 senesinde başladım ama daha öncesinde, yurtdışında (İsviçre) çalışırken kafamda yavaş yavaş şekillenmeye başlamıştı. Açıkçası Türkçe eğitim kaynağı konusunda çok büyük bir sıkıntımız olduğunu düşünüyorum. Bu sıkıntı, bu projelere ilk başladığımda da vardı, hala da devam ediyor. Genç mühendislerin İngilizce öğrenmeleri kesin bir şart, bunu hiç tartışmıyorum, ama bu Türkçe kaynak üretmemek için, bir literatür yaratmamak için bir  mazeret olmamalı.

Literatür demek bence çeşitlilik demek. Sadece akademik makale değil, kitaplar, bloglar, internet siteleri, Twitter hesapları bile olabilir, bunun bir kültür olması, hepimizi sarmalayan doğal bir şey olması gerektiğini düşünüyorum. Bu düşüncelerin uzantısı olarak, bu projeler benden gelen ufak birer katkı. Umarım genç mühendis arkadaşlarımız için faydalı oluyordur. Sizler de hayata geçirdiğiniz bu platformla bu çeşitliliğe bir katkı sağlıyorsunuz. Emek ve gayretleriniz için sizleri de tebrik ediyorum.

Sorularımızı sabırla cevapladığı için biz de kendisine teşekkür ediyor, çalışmalarında başarılar diliyoruz.